"And so the switches were thrown, and I found myself engaged in a field of study that would become the main theme of my professional career. I have never forgotten the creative joy, the eager anticipation I felt in embarking on the study of ergot alkaloids, at that time a relatively uncharted field of research."
Arthur Stoll kendisine ergot alkaloidleri konusunda çalışma yetkisi verdikten sonra Albert Hofmann kariyerini etkileyen gelişmeleri bu şekilde özetlemiş. Hofmann "LSD Problem Çocuğum" kitabında çavdar üzerinde parazit olarak bulunan ergot konusunda çalışırken başından geçenleri bizlere aktarmış. Kendisi 1929 yılında Zürih Üniversitesinden mezun olduktan sonra Sandoz firmasının Basel'de bulunan farmasötik-kimya araştırma laboratuvarında Prof. Arthur Stoll'un ekibine katılmıştır. Stoll laboratuvarın kurucusu olmasının yanında ergotamin bileşiğini 1918 yılında ergot'tan izole etmiştir. Ergot çok uzun yıllardır tedavi amaçlı kullanılsa da bir sınır değerin üzerinde ölümcül yan etkiler göstermektedir. Ergot eldesinde bir standardın oluşmaması ve hazırlanan preperatlarda içeriğin tam olarak bilinememesi ergotun kullanım potansiyelini son derece sınırlamıştır. Ergot kaynaklı felaketlere 1926-1927 yılları arasından güney Rusya'nın bazı bölgelerinde yaşanan büyük epidemi bir örnek olarak verilebilir. Ergot kaynaklı sağlık problemleri ergotizm olarak adlandırılır ve kangren (ergotismus gangraenosus) ve konvulsif (ergotismus convulsivus) olmak üzere iki ana başlıkta toplanır. Ergot alkoloidleri kaynaklı rahatsızlıklardan biri olan yüksek ateşin batı toplumunda kullanılan yaygın adlarından biri St. Anthony ateş'dir.
![]() |
1930'lu yıllarda İngiltere ve A.B.D. merkezli laboratuvarlarda yapılan çalışmalar sonunda ergot alkaloitlerinin yapısı aydınlatılmaya başlanmıştır. W.A. Jacobs ve L.C. Craig neredeyse tüm ergot alkoloitlerini izole ederek bunların ana iskeletinin kimyasal yapısını aydınlatarak ana omurgayı liserjik asit olarak adlandırmışlardır. Alkaloitlerden görece daha basit yapılı olan ergobasin bileşiğinin kimyasal yapısı Stoll ve Burckhardt tarafından aydınlatılmış olup Hofmann'ın görevi bu alkaloidi sentezlemektir. Bu noktada Stoll kendisine çalışmalarında kullanması için son derece pahalı olan ergotamin bileşiğinden yüksek miktarda sağlayamayacağını belirterek, kendisine mikrokimya alanında geliştirmesi yönünde salık vermiştir. |
"O zamanlar organik kimya laboratuvarlarında uygulanabilecek teknikler yüz yıl önce Justus von Liebig tarafından geliştirilen yöntemlerden çok da farklı değildi"
![]() |
Hofmann, Curtius sentez metodunu kullanarak liserjik asidi aminlere bağlama çalışmalarını yürütmüş ve bir aminoalkol olan propanolamin ile yaptığı sentez çalışmaları sonunda doğal alkoloid olan ergobasin bileşiğini elde etmiştir. Bu ilk başarıdan sonra çalışmalarını iki alanda geliştirmeyi hedeflemiştir; ilk olarak aminoalkol radikalleri ile ergobasinin farmakolojik özelliklerini geliştirmeye çalışmıştır. Ergobasin bileşiğinin bütanolamin ile elde edilen türev doğal alkaloidin özelliklerinin çok daha ötesinde farmakolojik sonuçlar vermiştir. Sentezlenen bu ergobasin türevi dünya genelinde üterotonik (rahim kasının gerilmesi üzerine etki gösteren bileşik) olarak Methergine (molekül yapısı yanda veriliştir) ticari adıyla kullanılmıştır. |
"1943 baharında LSD-25'in sentezini tekrarlamıştım. İlk sentezde olduğu gibi sadece birkaç santigram madde elde edebildim. Liserjik asit dietilamin'in tartarat formunda kristallendiği sentezin son basamağında, çalışmalarım alışık olmadığım bir hisle yarıda kesildi. Bu olayı Prof. Stoll'a sunduğum rapordaki şekilde ifade deyim; Geçen cuma, 16 Nisan 1943, öğleden sonra laboratuvardaki işime ara vermek zorunda kaldım ve olağanüstü bir huzursuzluk ve hafif bir baş dönmesinden mustarip şekilde eve gittim. Evde uzandım, son derece uyarılmış bir hayal gücü ile ifade edebileceğim hiç de hoş olmayan sarhoş benzeri bir durumda sürüklendim. Rüya gibi bir durumda, gözleri kapalı (gün ışığının rahatsız edici bir şekilde parladığını gördüm), kesintisiz bir fantastik resim akışı, yoğun, sürekli değişen renk oyunlarıyla olağanüstü şekiller algıladım. Yaklaşık iki saat sonra bu durum ortadan kayboldu."
Başından geçen bu tecrübenin halihazırda çalışmış olduğu liserjik asit dietilamit tartarat bileşiği kaynaklı olabileceğini düşünen Hofmann, liserjik asit bileşiklerinin tehlikesinin farkında olduğundan son derece özenli çalışmasına rağmen nasıl böyle bir kimyasal maruz kaldığı konusunda kendini bir süre sorgular. Maddenin kristallendirilmesi aşamasında eline bulaştığını ve eser miktarının deri tarafından emilerek vücuda girdiğini kabul eden Hofmann, yaşadığı bu tecrübenin kaynağının incelediği türev olması durumunda bu maddenin son derece yüksek bir potansiyeli olduğunu fark eder. Bu sorunun tek çözüm yolunun olduğunu düşünen Hofmann, türevi kendi üzerinde denemeye karar verir.
Kişisel Deneyler 4/19/43
16:20 1/2 promil dietilamit tartaratın sulu çözeltisinden 0,5 cc=0,25mg tartarat. 10 cc su ile seyreltilip alındı. Tat yok
17:00 Baş dönmesi başlangıcı, anksiyete hissi, görüşte bulanma, paraliz semptomları, gülme hissi.
4/21 Eki: Eve bisikletle yolculuk. 18:00-20:00 dolayları çok daha şiddetli krizler (özel raporlara bakın)
Hofmann laboratuvar günlüğündeki notların burada sona erdiğini ve son sözleri ancak büyük bir çabayla yazabildiğini aktarıyor. Cuma günü yaşanan olağanüstü deneyimin nedeninin dietilamit türevi olduğundan hiçbir şüphesi olmayan Hofmann, deneyden haberi olan asistanından kendisine eve kadar eşlik etmesini rica eder. Savaş yıllarındaki kısıtlamalardan ötürü eve bisikletle bitmek zorunda kalan Hofmann yol boyunca semptomların çok daha tehditkar bir hal aldığını, görüş alanındaki her şeyin dalgalandığı ve sanki kavisli bir aynada görüntüsü gibi çarpık olduğunu söylüyor. Sonunda sağ salim eve varan Hofmann, yoldaşından aile hekimini çağırmasını ve komşudan süt istemesini zor da olsa isteyebilmiştir.
Böylece bu macera tarihte asit tribi (acid trip) olarak yerini almıştır.